Uçakların ardında bıraktığı beyaz çizgiler 2025’te yeniden tartışmanın merkezinde. Bir yanda ABD Çevre Koruma Ajansı’nın doğal oluşumu vurgulayan açıklamaları, diğer yanda jeomühendislik aktivisti Dane Wigington’ın alüminyum bazlı gizli püskürtme iddiaları… Cambridge Üniversitesi ve Harvard’ın yürüttüğü stratosferik aerosol enjeksiyonu denemeleri ise tartışmayı büyütürken, çalışmaların laboratuvar ölçeğinde ve şeffaf ilerlediği not düşülüyor.
Gökyüzündeki izlerin fiziği
EPA’nın 2025 verilerine göre yoğunlaşma izleri, 8.000 metre üzerinde yaklaşık -40°C civarında, egzozdaki su buharının buz kristallerine dönüşmesiyle doğal olarak oluşuyor. Düşük nemde dakikalar içinde silinen bu izler, yüksek nemde saatlerce kalıp genişleyerek ince yüksek bulutlara dönüşebiliyor. Yani havadaki nem ve rüzgâr, görünen desenin başrol oyuncuları.
Kısa bir not: Kalıcı bir iz görmek, tek başına “kimyasal püskürtme” anlamına gelmiyor.
Laboratuvardan stratosfere: SAI testleri
2025’te Cambridge Üniversitesi ve Harvard, stratosferik aerosol enjeksiyonu için kireçtaşı, dolomit ve korundum gibi doğal malzemeleri test ediyor. Balonlarla stratosfere miligram düzeyinde numuneler gönderiliyor; amaç, sülfatlara alternatif olabilecek daha güvenli seçenekleri anlamak. Bu bir iklim mühendisiği deneyi ama dağıtım değil; ölçüm ve modelleme safhası.
TÜBİTAK’ın 2025 uyarısı net: Yanlış uygulama, beklenmedik şekilde ilave ısınma, aşırı yağışlar ve kasırgaları tetikleyebilir. İsviçre Federal Teknoloji Enstitüsü’nün bulguları da enjeksiyon arttıkça soğutma faydasının azalabileceğini söylüyor. Öte yandan Dane Wigington, hükümetlerin 2025’e kadar süren gizli bir programla alüminyum püskürttüğünü iddia ediyor; ancak kurumsal ölçekte bağımsız doğrulama bulunmuyor ve bilimsel konsensüs bu iddiaları desteklemiyor.
Sonuç olarak, bugün için gökyüzündeki izlerin çoğu meteorolojinin açıklayabildiği doğal süreçlerin ürünü. 2025 ve sonrasında SAI testlerinden gelecek veriler, sınırların nerede çizileceğine ışık tutacak. Merak yerinde; kararlar ise şeffaf kanıta dayanmalı. Bu tartışma, teknolojiyle doğanın kesiştiği en ilginç anlardan biri olabilir.
Yorumlar(0)